3 Ocak 2018 Çarşamba

Yakın Tarihimizin Utanç veren Olayları, 27 Mayıs Darbesi, 1960 BÖLÜM 2

Yakın Tarihimizin Utanç veren Olayları, 27 Mayıs Darbesi, 1960 BÖLÜM 2



Milli Birlik Komitesi üyeleri


GÜRSEL, Cemal Orgeneral M.B.K. Başkanı. ACUNER, Ekrem, Kurmay Albay İstanbulda doğmuştur. 1935 yılında Harp Okulunu bitirmiş. Genel Kurmay Başkanlığında Şube Müdürü iken, devrim hareketine katılmıştır.


AKSOYOĞLU, Refet, Kurmay Yarbay, Üsküdarda doğmuştur. Genekurmay Lojistik Başkanlığında vazifeli iken devrim hareketine Ankara’dan katılmıştır.


ATAKLI, Mucip, Kurmay Yarbay, Erzurumda doğmuştur. Devrim hareketine Eskişehirde katılmış ve eski Başbakan Menderesin tevkifinde önemli rol oynamıştır.


ÇELEBİ, Emanullah, Kurmay Yüz. başı, Yalova’da doğmuştur.Devrim hareketine 
fiilen katılmıştır.


ERSÜ, Vehbi, Kurmay Binbaşa Erzincan’da doğmuştur. Ankara nümayişleri sırasında Sıkıyönetim Komutanı Namık Argüçün "vur" emrini dinlememiştir. Devrim hareketine süvari grup komutanı olarak katılmıştır.


GÜRSOYTRAK, Suphi Kurmay Binbaşı Ankara’da doğmuştur. Kore’de bulunmuştur. Harp Akademisi öğretmeni iken devrim hareketine katılmıştır


KARAMAN Suphi, Kurmay Yarbay, Bayburt’ta doğmuştur, Genelkurmay Personel 
Dairesinde iken devrim hareketine katılmıştır.


KAPLAN, Kadri, Kurmay Binbaşı, İstanbul’da doğmuştur. Devrim hareketine 
Ankara’da katılmıştır


KARAVELİOĞLU, Kâmil, Kurmay Yüzbaşı, Akseki’de doğmuştur. Devrim hareketine fiilen katılmıştır.


KOKSAL, Osman, Kurmay Albay, Selanik’te doğmuştur. Kore’de bulunmuş. 
Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı komutanı iken devrim hareketine katılmış ve eski Cumhurbaşkanı Bayar’ın yakalanmasında bulun muştur.


KUYTAK Fikret, Kurmay Albay, Ankara’da doğmuştur. Devrim günü Menderes ve 
Polatkan’ı hava alanından alarak Harp Okuluna getirmiştir.


KÜÇÜK Sami, Kurmay Albay, Dramada doğmuştur. 1954’te Tokya Askeri İrtibat 
Bürosunda bulunmuş, Madrit ataşemiliterliği yapmıştır. Devrim hareketinde fiilen bulun, muştur.


OKAN, Sefcai, Kurmay Yarbay, İstanbulda doğmuştur. Devrim hareketine fiilen 
katılmıştır.


ÖZDİLEK, Fahri, Orgeneral, Bursada doğmuştur. Devrim hareketinden önce, İstanbul Sıkıyönetim komutanlığından bulunmuş, devrim hareketine İstanbulda katılmıştır. Devrimden sonra Millî Savunma Bakanlığı ve Başbakan yardımcılığına getirilmiştir.


ÖZGÜNEŞ, Mehmet, Kurmay Binbaşı, Kayseri’de doğmuştur. Devrim hareketine fiilen katılmıştır.


ÖZGÜR, Selâhattin, Kurmay Binbaşı, Kayseri’de doğmuştur, Devrim hareketine 
fiilen katılmıştır.


ÖZKAYA, Şükran, Kurmay Binbaşı, Antalya’da doğmuştur. Devrim hareketi sırasında Davut paşa zırhlı tugayında bulunuyordu. İstanbul sonuçlarının çabuk alınmasında önemli rol oynamıştır.


TUNÇKANAT, Haydar, Kurmay Albay, Bandırmada doğmuştur. Devrim hareketine fiilen katılmıştır.


ULAY, Sıtkı, Tuğgeneral, İzmir’de doğmuştur. Mısır ihtilâli sırasında Kahire’de 
ateşemiliter olarak bulunmuştur. Harp Okulu Komutanı iken devrim hareketine 
katılmış ve Çankaya Köşkünü kuşatmıştır. Devrimden sonra, Ulaştırma ve Devlet Bakanlıkların, da bulunmuştur.


YILDIZ, Ahmet, Kurmay Binbaşı, Sürmene’de doğmuştur. Devrim hareketine fiilen katılmış, devrimden sonra Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğünde bulunmuştur.


YURDAKULER, Muzaffer, Kurmay Albay, İstanbul’da doğmuştur. Devrim hareketine fiilen katılmıştır.


MADANOĞLU Cemal, Korgeneral, Eşmede doğmuştur. 1924 yılında Harp Okulunu bitirmiş. 1954 yılında general olmuştur. Devrim hareketinin plânlaştırılmasında önemli rol oynamış 27 Mayıs 1960 günü, İzmir’de bulunan Cemal Gürsel’in Ankara’ya gelmesine kadar, Millî Komitenin başkanlığını yapmıştır. Komite üyeliği ile birlikte, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığını da üzerine almıştır.


AKKOYUNLU, Fazıl Binbaşı, Yozgat’ta doğmuştur. 13 Kasım 1960 tarihinde Komiteden affedilmiştir.


BAYKAL, Rıfat, Yüzbaşı, İzmir’de doğmuştur. 13 Kasım 1960 tarihinde Komiteden affedilmiştir.


ER Ahmet, Yüzbaşı, Akhisar’da doğmuştur. Devrim hareketine-fiilen katılmış, 13 
Kasım 1961 de Komiteden affedilmiştir.


ERKANLI, Orhan, Kurmay Binbaşı, Kırşehir’de doğmuştur. 13 Kasım 1960 tarihinde Komiteden affedilmiştir.


ESİN, Numan, Kurmay Yüzbaşı, Biga’da doğmuştur. Devrim hareketinde Ankara’da vazife görmüş, 13 Kasım 1960 tarihinde Komiteden affedilmiştir.


KABİBAY, Orhan, Kurmay Yarbay, Üsküdar7da doğmuştur. Devrim hareketine Ankarada katılmıştır. 13 Kasım 1960 tarihinde Komiteden affedilmiştir.


KAPLAN, Kadri, Kurmay Yarbay, İstanbul’da doğmuştur. Devrim hareketine Ankarada katılmıştır. 13 Kasım 1960 ta Komiteden affedilmiştir.


KARAN, Muzaffer, Binbaşı, İstanbul’da doğmuştur. 13 Kasım 1960 tarihinde 
Komiteden affedilmiştir.


KÖSEOĞLU, Münir, Binbaşı, Sakarya’da doğmuştur. Devrim sabahı İstanbul radyosunu ele geçirmiştir, 13 Kasım 1960 tarihinde Komiteden affedilmiştir.


ÖZDAĞ, Muzaffer Kurmay Yüzbaşı, Pınarbaşı’nda doğmuştur. 13 Kasım 1960 tarihinde Komiteden affedilmiştir.


SOLMAZER, İrfan, Yüzbaşı, Gönen’de doğmuştur. 13 Kasım 1960 ta Komiteden 
affedilmiştir.


SOYUYÜCE, Şefik, Binbaşı, Sivas’ta doğmuştur. 13 Kasım 1960 tarihinde Komiteden affedilmiştir.


TAŞER, Dündar, Binbaşı, Gaziantep’te doğmuştur. Devrim hareketine Ankara’da 
katılmıştır. 13 Kasım 1960 tarihinde Komiteden affedilmiştir.


TÜRKEŞ, Alpaslan, Kurmay Albay, İstanbul’da doğmuştur. Kara kuvvetleri NATO 
Dairesinde şube müdürü iken devrim hareketine Ankara’dan katılmış Ankara 
radyosunda Türk Silâhlı Kuvvetleri adına ilk konuşmaları yapmıştır. Devrimden 
sonra Başbakanlık müsteşarlığında bulunmuştur. 13 Kasım 1960 tarihinde Komiteden affedilmiş, Delhiye müsteşar olarak gönderilmiştir.

BAŞTUĞ, İrfan, Tuğgeneral, Van’da doğmuştur. 1929’da Harp Okulunu bitirmiş.1956 da Korede bulunmuştur. Genelkurmay Personel Başkanlığında vazifeli iken devrim hareketine katılmıştır. Devrimden sonra Ankara valiliğine getirilmiş, 2 Eylül 1960 tarihinde bir otomobil kazasında ölmüştür.


YASSIADA


27 Mayıs sonrasında Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Başbakan Adnan Menderes, hükümet üyeleri ve aralarında Milli Mücadele'nin önemli komutanlarından Ali Fuat Cebesoy'un da olduğu Demokrat Parti milletvekilleri, parti yöneticileri, asker ve bazı üst düzey kamu görevlileri tutuklanarak Yassıada'ya götürülmüş dür. Burada tutuklulara ağır işkence ve kötü muameleler yapıldığı iddia edilmiş ve tabiî ki bu hususta taraflar arasında büyük tartışmalara sebep olmuştur,  neticede hala net bir fikir bulunmamaktadır, her iki tarafta olaylara kendi  penceresinden bakmaktadır. Bu kötü muamele ve işkence neticesinde Cemil  Keleşoğlu ve Namık Gedik'in intihar ettiği dahi ileri sürülmüştür. 


Hatta DP avukatlarından Hüsamettin Cindoruk, Namık Gedik'in intiharının dahi şüpheli olduğunu iddia ederek; Namık Gedik'in intiharında fiziki zorluk olduğunu 
savunmuştur.


Yassıada tutuklularından eski DP milletvekili Gıyasettin Emre, başına gelenleri 
şu şeklide anlatmaktadır; “Askerî havaalanında uçaktan indiriliyoruz. Sille 
tokat, tekme, küfür... Yemekte konuşamıyorduk. Konuştuğu için dayak yiyen çok oldu. Her sabah kumlu pırasa, akşam da taşlı fasulye veriyorlardı.”


Tutukluluk süresinde; Yusuf Salman, Lütfi Kırdar, Gazi Yiyitbaşı, Yümnü Üresin, 
Nuri Yamut ve Kenan Yılmaz hayatlarını kaybettiler. Fakat, 18 Haziran 2009 
tarihli Ceviz Kabuğu programına internetten e-posta ile katılan O dönemin Harp Okulu öğrencilerinden Koray adındaki bir öğrenci şunları yazdı; “Namık Gedik kaçmaya çalıştı. Pencereden atladı. Fakat, pencere camlıydı. Camlar vücuduna sıçrayınca kanamaya neden oldu ve yaşamını yitirdi.”


14 Ekim 1960'ta başlayan Yassıada davaları, 11 ay 1 gün sürerken, 203 gün 
davalara bakıldı ve 872 oturum yapıldı. 19 davaya bakılırken, 1068 tanık 
dinlendi ve yargılamalar hükmün açıklandığı 15 Eylül 1961 tarihinde son buldu. 
Sivil ve askerlerden oluşan Yassıada mahkemelerinde yargılanan siyasîler; vatana ihanet, kamu fonlarının kötüye kullanımı, Kırşehir'in ilçe yapılması, meclis iç tüzüğünde yapılan değişiklik, Meclis oturumlarının yayına engel olunması, CHP'nin mallarına el konulması, Tahkikat komisyonu oluşturmak, hakim teminatı ve mahkeme bağımsızlığının ihlali gibi konularla toplam 19 dava açıldı, davalar anayasayı ihlal davasıyla birleştirildi.


Yassıada spor salonunda gerçekleştirilen davalardan birinin konusu ise 6-7 Eylül 
Olayları'nın DP hükümetince çıkartıldığına dair suçlamadır. Celal Bayar, Adnan 
Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Fuad Köprülü, İstanbul Valisi Fahrettin Kerim 
Gökay, Emniyet müdürü Alaaddin Eriş, İzmir Valisi Kemal Hadımlı, Selanik 
başkonsolosu Mehmet Ali Balin ve diğerleri Selanik'te Atatürk'ün evinin 
bombalanması ve Rum azınlığın evlerinin yağmalanmasının organizasyonunu yapmakla suçlanıp, 5 ile 10 yıl ağır hapis, kamu hizmetlerinden sürekli men cezası istenildi. Savunma Türk hükümetinin tertip etmesi asla doğru değildir denilerek yapıldı. Bayar beraat ederken, Menderes ve Zorlu 6 yıl hapis, diğerleri 4 ay hapis cezası aldı.


Bir diğer dava " Bebek Davası "sı olup sanıklar Adnan Menderes ve Fahri 
Atabey'dir. Cemal Gürsel tarafından gizli celse olarak yapılması istense de açık 
olarak yapılmıştır. Ayhan Aydan'dan olan bebeğini Fahri Atabıyık'ı azmettirerek 
öldürtmek suçundan her ikisine 5 ile 10 yıl ağır hapis istenir. Ayhan Aydan ve 
Menderes dava sırasında ilişkilerinin ve bebeklerinin olduğunu fakat doğum 
sırasında öldüğünü belirtirler. Dava sırasında savcı bir kadın külotunu 
gösterip, kimin giydiğini ve başbakanlıkta unuttuğunu sorar. Adnan Menderes'in 
avukatı Burhan Apaydın'ın müdahalesi ile olay kapanır. Adnan Menderes’in kadın düşkünlüğü ve devlet kasalarında yer alan cinsel objeler Yassıada davalarında karşısına çıkacak ve halk nebzinde önemli bir imaj düşüklüğüne neden olacaktır.


Bir sonraki dava “Vinilex Davası”dır. Maliye bakanı Hasan Polatkan'ın şirkete 
usülsüz kredi sağladığı ve bunun üzerine 110 bin lira rüşvet aldığı iddia 
edilmiştir. Adnan Menderes ve Hasan Polatkan'ın nüfuzlarını kullanarak 
"Vinileks" firmasına Türkiye Vakıflar Bankası’ndan kredi verdirmekle 
suçlanmışlardır. Adnan Menderes tarafından kurulan bu Bankanın 27 Mayıs 
darbesine kadar Umum Müdürlüğü'nü yapan ve 1961 seçimlerinden sonra tekrar aynı Bankanın Genel Müdürlüğüne getirilecek olan Sabahattin Tulga yaptığı savunmada krediyi, suni deri imal ederek ithal ikamesi yapacak bu firmanın karlı olacağına inandıkları için verdiklerini; nitekim darbe sonrası işbaşına gelen yeni Banka yönetiminin de aynı firmaya ilave kredi vererek bu firmanın kredi limitini iki misli arttırdığını belirtmiştir. Mahkeme Menderes ve Hasan Polatkan'ı bu dava da suçlu bulmuştur. Polatkan 7 yıl ağır hapis ve memuriyetten men cezası alırken, şirket yetkilileri de ceza almışlardır.


Bu duruşmalarda açılan bir diğer dava radyo davasıydı. Adnan Menderes, bazı 
bakanlar ve Basın Yayın ve Turizm genel müdürü olan Altemur Kılıç hakkında 
radyoyu parti organı haline getirdikleri yolunda açılmıştır.


Mahkeme sonucunda Yüksek Adalet Divanı 15 sanığı idam cezasına çarptırdı. Celâl Bayar, Adnan Menderes, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan oybirliğiyle, eski T.B.M.M. Başkanı Refik Koraltan, eski Genelkurmay başkanı Rüştü Erdelhun, Agah Erozan, İbrahim Kirazoğlu, Ahmet Hamdi Sancar, Nusret Kirişoğlu, Bahadır Dülger, Emin Kalafat, Baha Akşit, Osman Kavrakoğlu, Zeki Erataman oy çokluğuyla ölüm cezasına çarptırıldı.


Sanıklardan Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961'de sabaha karşı, 
Adnan Menderes 17 Eylül 1961'de saat 13.30'da İmralı Adası'nda idam edildi. 
Dünyanın bütün ülkelerinde ceza muhakemesi kanunlarına göre idam cezaları sabaha karşı infaz edilirken Adnan Menderes'in cezasının infazında bu kuralın dışına çıkılarak öğle vaktinde idam gerçekleştirilmiştir. Bu durumun nedeni olarak, Zorlu ve Polatkan'ın idamlarından sonra, İngiltere Karaliçesi II. Elizabeth 
başta olmak üzere tüm Avrupa devletlerinin var güçleriyle Türkiye'ye baskı 
yapmaları gösterilir.


Zorlu, Polatkan ve Menderes'in dışındakilerin cezaları infaz edilmeyip, hapis 
cezasına çevrildi. İdamları durdurmak için ABD başkanı Kenedy'nin Ankara 
büyükelçisi Raymond A. Hare aracılığı ile Dışişleri Bakanı Selim Sarper'e bir 
mesaj ilettiği iddia edilir.


27 Mayıs Sonrası 


Ekim 1960'da Milli Birlik Komitesi 147 öğretim üyesini üniversitelerden 
uzaklaştırmıştır. Görevine son verilenler arasında Ali Fuat Başgil, Sabahattin 
Eyüboğlu, Yavuz Abadan, Nusret Hızır, Tarık Zafer Tunaya, Mina Urgan, Haldun 
Taner de vardı. Genelde bu tasfiyeler üniversite içinden gelen ihbarlara 
dayanıyordu. Kararı protesto etmek için Turhan Feyzioğlu, Sıdık Sami Onar, 
Fikret Narter ve Suut Kemal Yetkin gibi bir çok rektör ve öğretim üyesi 
görevinden istifa etmiştir. 1962 yılında çıkarılan yasayla öğretim üyelerine 
üniversiteye geri dönüş hakkı tanınmıştır.


27 Mayıs Darbesi'nde DP'liler Kürdistan Hükümeti tesis etmek üzere çalışmalar 
yapmakla suçlandılar. 31 Mayıs 1960'da Cumhuriyet gazetesinde MBK'nin bu konuyla ilgili çeşitli belgeler bulduğu ve Şeyh Said'in oğlunun DP iktidarı döneminde doğuda propaganda gezileri yaptığı iddia edilmiştir. Darbeden 4 gün sonra Doğu ve Güneydoğu'dan seçilen 485 ağa ve şeyhler Sivas Garnizonu (Kabakyazı)'nda bir kampa yollanmıştır. Bu konu hakkında Cemal Gürsel'in "ileri gelen 2500 Kürdü öldürelim" dediği iddia edilmektedir. Sivas'taki kamp 19 Ekim 1960 tarihinde çıkan 105 numaralı Mecburi İskan Kanunu ile boşaltılıp Milli Birlik Komitesi tarafından "55 ağa" DP'yi destekliyor iddiasıyla Antalya, Isparta, İzmir, Afyon, Manisa, Denizli ve Çorum'a sürülmüşdür.


Bu gelişmeler üzerine kanun 1962 yılında kaldırılmışdır. 1961 Anayasası'nda bir 
takım değişiklikler yapılarak, 1924 Anayasası'nın 3. maddesi olan "Egemenlik 
kayıtsız şartsız milletindir" sözü "Egemenlik kayıtsız şartsız Türk milletinindir" şeklinde değiştirilmişdir. 


Ağustos 1960 – Şubat 1961 arasında Milli Birlik Komitesi tarafından emekliye 
sevkedilen 235 general ve yaklaşık 5.000 subay tarafından Emekli İnkılap 
Subayları Derneği kurulmuş ve orduya geri dönmeye çalışmışlardır. Bu derneğe 
bağlı emekli subaylar "Eminsular" olarak anılmıştır. En yüksek rütbeli üyesi 
olan Orgeneral Ragıp Gümüşpala daha sonra Adalet Partisi'nin genel başkanlığına getirilmiştir.


Milli Birlik Komitesi kuruluşundan itibaren karma ve heterojen bir gruptu ve 
kendi içerisinde bazı çekişmelere sahne oluyordu. Madanoğlu - Küçük grubu ile 
Türkeş - Kabibay grubu sık sık karşı karşıya gelmiş lakin herhangi bir vukuata 
sebep verilmemişti. Madanoğlu - Küçük grubu iktidarı bir an önce sivillere 
devretmeyi planlamıştır. Fakat Türkeş, Kabibay ve Erkanlı grubu reformların 
yapılmadan önce iktidarını sivillere devretmesine karşı çıkmış ve hemen 
sivillere devretmenin iktidarı Cumhuriyet Halk Partisi’ne teslim etmek anlamına 
geleceğini savunmuştur.Eylül ayının başlarında Türkeş, Kabibay, Erkanlı ve 
Dündar Seyhan, ihtilalin gayesine aykırı çalışan dört beş kişinin ülke dışına 
çıkarılmasını kararlaştırmışlardır. Türkeş, kararı uygulamak için hazır olduğu 
halde Kabibay zamana bırakmayı tercih etmiştir.İstanbul'da Muzaffer Özdağ'ın 
"Bab-ı Ali'den de geçeceğiz" demesi büyük yankılar uyandırmış ve Cemal Gürsel'in tasfiye kararı almasını hızlandırmıştır.MBK üyelerinden Muzaffer Yurdakuler, Seyhan tasfiye kararını arkadaşlarına anlatırken kulak misafiri olmuş ve diğer MBK üyelerine haber vermiştir.


Karşı taraf erken davranmış ve Gürsel 13 Kasım 1960'da Alparslan Türkeş'e bir mektup göndererek Kurmay Albay Alparslan Türkeş,  Kurmay Yarbay Orhan Kabibay, Kurmay Yarbay Mustafa Kaplan, Kurmay Binbaşı Orhan Erkanlı, Kurmay Binbaşı Şefik Soyuyüce, Kurmay Binbaşı Dündar Taşer, Piyade Binbaşı Fazil Akkoyunlu, Tank Binbaşı Muzaffer Karan, Deniz Kurmay Binbaşı Münir Köseoğlu, Deniz Kıdemli Yüzbaşı Rıfat Baykal, Kurmay Yüzbaşı İrfan Solmazer, Kurmay Yüzbaşı Numan Esin, Kurmay Yüzbaşı Muzaffer Özdağ ve Jandarma Yüzbaşı Ahmet Er olmak üzere çoğunluğu Türkçü subaydan oluşan 14 MBK üyesini emekliliğe sevkedip yurtdışındaki temsilciliklere danışman olarak tayin etmiştir.


Darbe sonrası gerçekleşen bir diğer önemli gelişme ise 27 Mayıs darbesinden 8 ay sonra 1961 yılında Osmanlı Devleti'nin subayların ihtiyaçlarını karşılamak için 
yarattığı fondan devredilerek 50 bin altınla kurulan OYAK olmuştur. Kurumun 
kuruluşu 3 Ocak 1961 kabul edilen Ordu Yardımlaşma Kurumu Kanunu'na 
dayanmaktadır. Üye olması zorunlu subay ve astsubayların maaşlarının %10'u ve yedek subayların maaşlarının %5'i her ay bu fona aktarıldı.


Bir başka gelişme ise darbeyi meşru kılmak adına gerçekleştirilmiştir. Mustafa 
Kemal Atatürk tarafından konulan ve askerin siyasete müdahale etmesini 
kesinlikle yasaklayan mevcut 22 Mayıs 1930 tarih ve 1632 sayılı Askeri Ceza 
Kanunu dışında, 27 Mayıs'tan sonra 4 Ocak 1961 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu çıkarıldı ve Türk Silahlı Kuvvetleri daha sonraki darbe ve teşebbüslerini bu kanunun 35. ve 85. maddesine dayandırdı. 27 Mayıs İhtilali'nin Türkiye'de askeri darbelerin meşru olduğu intibasını yarattığı ve diğer askeri darbelerin yolunu açtığı yönünde iddialar bulunmaktadır.


Ayrıca 6 Haziran 1961'de ordu içinde Milli Birlik Komitesine muhalif olan 
general ve subaylar Silahlı Kuvvetler (SKB)'ni kurmuş ve sembolik başkanlığına 
Genel Kurmay Başkanı Cevdet Sunay'ı getirmişlerdir. SKB ordunun yönetimde 
kalmasından yanaydı ve parlamentonun açılmasına taraftar değildi. SKB, MBK 
tarafından Washington'a atanan İrfan Tansel'in bindiği uçağı yanlı jetler ile 
havada geri çevirerek Hava Kuvvetleri Komutanlığına tekrar getirilmesini 
sağlayacak kadar güçlenmiştir. Bu olay üzerine Cemal Madanoğlu görevinden istifa etti.


Tabiki Darbe sonrasının en önemli gelişmesi Kurucu Meclis ve 1961 Anayasası'    nın Hazırlanması olarak karşımıza çıkmaktadır. 6 Ocak 1961'de MBK ve Temsilciler Meclisi'nden oluşan Kurucu Meclis kuruldu. Daha sonra Enver Ziya Karal ve Turhan Fevzioğlu başkanlığında Kurucu Meclis'e bağlı 20 kişilik bir anayasa komitesi kurularak yeni anayasa için çalışmalara başlandı.Yeni hazırlanan anayasada 1924'ndan farklı olarak halkçılık, devletçilik ve inkılâpçılığa yer verilmemiş, milliyetçilik ise Milli Devlet olarak değiştirilmiştir. İlk kez Sosyal Devlet ilkesi bu anayasa ile ortaya çıkmıştır. Adalet Partisi de resmi olarak yeni 
anayasanın 1924 Anayasası'na kıyasla "ileri bir adım" olacağını belirtmiştir. 
Ancak Adalet Partisi'nin desteğiyle "hayırda hayır vardır", "hayır deyin hayırlı 
olsun", "demli çay" ("hayır" oyunun renginin kırmızı olmasından) gibi 
sloganlarıyla "hayır" kampanyası yürütülmüştür. Hatta "Mr Referandum" adlı bir 
Amerikalının olduğu ve "evet" oyu vermesinin o Amerikalıya evet demek anlamına geleceği anlatılmıştır. 9 Temmuz 1961'de yapılan halk oylaması sonucu 1961 Anayasası %61.7 gibi bir evet oranıyla kabul edilse de, bazı akademisyen ler ve uzmanlar %40'a yakın hayır oyunun oldukça anlamlı olduğunu ileri sürdüler ve yeni Anayasanın toplumun ciddi bir kesimi tarafından onaylan madığını savundular. Lakin oluşturulan yeni Anayasa son derece özgürlükçü ve tüm temel ilke ile hakları koruma altına alan bir yapıda özellik arzetmekte idi. Baskıcı bir rejimin sebep olduğu darbe kendisine bu zemini hazırlayan gelişmelerin bir daha yaşanmaması için elinden geleni yapıyordu. Oluşturulan Anayasa bu açıdan takdire şayan bir özellik arzetmektedir.


Tüm bu gelişmeler yaşanırken Adnan Menderes'in idamından üç hafta sonra yapılan seçimlerde yani 15 Ekim 1961'de Demokrat Parti'nin oy tabanının "mirasçıları" Adalet Partisi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ve Yeni Türkiye Partisi oyların % 62'sini alarak 277 milletvekili çıkarmışlardır. Buna karşı Cumhuriyet Halk Partisi 173 milletvekili çıkarabilmiştir. Bu seçim "Menderes'in zaferi" olarak nitelendirilmiş ve ordu durumdan rahatsız olmuştur. 25 Ekim 1961'de 12. dönem TBMM toplandı ve askeri rejim sona ermiştir. Burda ki tepki Demokrat Parti yönetiminin 1955 sonrası uyguladığı dikta yönetime destek niteliğinde değil gerçeklerin yanı sıra abartılarıda içerisinde barındıran Demokrat Parti Yönetimine yapılan karalama kampanyalarına karşı olmuştur. Yassı ada yargı süreci başta büyük bir destek alan askeri darbeye olan sempatiyi yok etmiştir.


Ayrıca ordu içinde MBK kadar etkili olmaya başlayan SKB, seçimlerin millî 
iradeyi tam olarak yansıtmadığı ve yeni bir darbenin gerektiğini savunmuştur. 21 Ekim'de MBK'nın İstanbul kanadına bağlı 10 general ve 18 albay toplanmış ve en geç 25 Ekim'e kadar yönetime el koyacağını kararlaştıran "21 Ekim protokolü" imzalamışlardır. 22 Ekim'de MBK'nın Ankara kanadı aynı içerikteki "Mürted Protokolü" imzalamış, fakat SKB onursal başkanı durumunda bulunan Cevdet Sunay'ın müdahalesiyle protokoller askıya alınmış ve siyasi parti liderleriyle uzlaşma yolu tercih edilmiştir. Bunun için 24 Ekim'de Çankaya'da Ragıp Gümüşpala (Adalet Partisi), Ekrem Alican (Yeni Türkiye Partisi), İsmet İnönü (Cumhuriyet Halk Partisi), Osman Bölükbaşı (Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi), Cevdet Sunay, Cemal Gürsel ve generallerin önünde Yassıada mahkûmlarına af çıkarılmayacağına, Emekli İnkılap Subaylar Derneğine bağlı subayların orduya geri alınmayacağına ve Cemal Gürsel'in cumhurbaşkanı seçilmesi için çalışacaklarına dair protokolü imzalamışlardır.Ali Fuat Başgil'in MBK üyeleri tarafından ölümle tehdit edilerek adaylıktan çekilmesiyle 26 Ekim 1961'de yapılan seçimle tek aday Cemal Gürsel cumhurbaşkanlığına seçilmiştir.


Darbe süreci ve sonrası oluşan yönetim askerin darbeye ihtiyaç duymadan ülke 
yönetiminde etkili olabilmesini sağlamak için yeni oluşumlara imza atmışlardır. 
Ülkenin milli güvenlik politikalarının belirlenmesi amacıyla daha önce çeşitli 
kararname ve kanunlarla kurulan Yüksek Müdafaa Meclisi Umumi Katipliği ve Milli Savunma Yüksek Kurulu, 1961 Anayasası'nda Milli Güvenlik Kurulu ismiyle 
düzenlenmiş ve halen görevini yerine getirmektedir.


Darbenin meşrulaştırılması içinse Anayasa Nizamını, Milli Güvenlik ve Huzuru 
bozan fiiller hakkında kanun hazırlanıp, 5 Mart 1962'de kabul edilen 38 Sayılı 
Kanun'da darbeyi eleştirmenin suç olduğu vurgulanmışdır. Bu kanunun birinci 
maddesinin B bendinde şöyle denilmektedir; “27 Mayıs 1960 devrimini 
zedeleyebilecek şekilde: Bu devrimin neticesi olarak Yüksek Adalet Divanınca 
veya sair kaza mercilerince verilmiş ve kesinleşmiş olan karar ve hükümleri, söz 
yazı, haber, havadis, resim, karikatür veya sair vasıta ve suretlerle kötüleyenler veya üstü kapalı da olsa matufiyeti belli olacak şekilde kötülemeye 
çalışanlar veya mahkûm edilenlerin mahkûmiyetlerine esas teşkil eden fiillerini 
yahut şahıslarını övenler veya neticelenmiş hazırlık, ilk, son tahkikat veya 
infaz safhalarıyla ilgili resim, hatırat, röportaj yapanlar veya beyanat 
verenler hakkında bu kanunda belirtilen 5 madde gereğince Anayasa Mahkemesi'nde dava açılır” Bu davalardan birene örnek olarak Yeni Demokrat Parti genel başkanı Fuad Köprülü'nün, "af ancak bir haksızlığın tamiri olacaktır" sözleri üzerine açılan kamu davası gösterilebilir.


Dönemde oluşturulan bazı yapılanmalar ise Anayasa Mahkemesi, ( 22 Nisan 1962'de Anayasa Mahkemesi Kanunu kabul edilmiş ve 20 Aralık'ta çalışmalarına 
başlamıştır. Kurucu meclis; yasaların anayasaya uygunluğunu denetlemek üzere bir Anayasa Mahkemesi kurulmasına karar verdi.), Yüksek Hakimler Kurulu, Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye Radyo Televizyon Kumru, Cumhuriyet Senatosu, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu, İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi, Milli Prodüktivite Merkezi, Hürriyet ve Anayasa Bayramı olarak karşımıza çıkmaktadır. 


Darbe ile ilgili dönemin taraflarınca yapılan bazı açıklamalar ise şöyledir;


Celal Bayar (Cumhurbaşkanı):Ve yine hiç şüphe etmiyorum 27 Mayıs başarıya 
ulaşmamış ya da hiç yapılmamış olsaydı, ne ordu içinde cuntalar kurulacak, ne 12 Mart, 12 Eylül müdahaleleri yapılacak, ne de demokrasi dejenere edilebilecekti.


Cemal Gürsel (MBK lideri): Demokrat Parti'nin memlekete yaptığı en büyük 
kötülüklerden biri orduyu ihtilale zorlaması olmuştur.


Süleyman Demirel (Devlet Su İşleri Genel Müdürü):(1950) Devlete karşı, onların yönettiği devlete karşı kazanılmış bir zaferdi... Onların elinden devleti alma hareketidir. 1960, halkın elinden devleti alma hareketidir.


Bülent Ecevit (Cumhuriyet Halk Partisi Ankara milletvekili):60 İhtilali... Ve 
kaptılar, işte kendileri güya demokrasisinin bayraktarlığını yapıyorlar... 
Müdahaleci ekip. Fakat ne yaptılar; üniversiteden geçmeler, 147’ler olayı, 
arkasından Bab-ı Ali önünden geçeceğiz lafları derken birden, bir ülke ve kültür 
birliği projesi ortaya çıktı. Bunu biz orataya çıkardık. Dünyada görülmemiş bir 
totaliter rejim projesi, yani Nazi Almanyası'nda bile eşi görülmemiş bir proje.


ABD Dışişleri Bakanlığı İstihbarat ve Araştırma Dairesi'nin 1961 tarihli 
değerlendirme raporu:Türk Silahlı Kuvvetleri'nce yapılan kansız darbe, Türkiye 
dışında genellikle ağırlık taşıyan, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin apolitik olduğu 
ve ciddi bir siyasi bunalımda müdahale etmeyeceği yolundaki inanışı yıkmıştır.


Son söz olarak 1950’lerde demokrasiyi ve refahı vaad ederek iktidara gelen 
Demokrat Parti Yönetimi, 10 yıllıklık iktidarının özellikle ikinci döneminde 
verilen vaadleri tamamen unutarak baskı ve totaliter bir rejim uygulamıştır. 
Ülke hem ekonomik hemde sosyal olarak bir kaosa sürüklenmiş, taraflar kesin 
çizgilerle ayrılarak, bir taraf için sınırsız teşvikler uygulanırken muhalif 
kanat ise illegal bir şekilde engellenmiş ve açıklaması yapılamayacak 
yasaklamalarla karşılaşmıştır. Süreç içerisinde oluşan ekonomik olarak dışa 
bağımlılık, Atatürk ilke, inkılap ve devrimlerine karşı yapılan sekteler, 
muhalefete uygulanan baskı ve oluşturulan kumpaslar.... vb. neticesinde hem 
halkın önemli bir kesiminde hemde askeriyede büyük rahatsızlıklar oluşmuştur. 
Süreç olarak ele alanıcak olursa yönetimin yaptığı hatalar bu darbeye zemin 
hazırlamıştır. Lakin şunu unutmamak gerekir ki askeri darbe hiçbir zaman bir 
tercih değildir. Ülke kendi sorunlarını demokrasi aracılığı ile çözmek 
mecburiyetindedir. Zaten ülkemizde gerçekleşen iki darbede başlangıcı itibari 
ile halk ve aydın kesim tarafından desteklenirken sonraki süreçte bu destek 
tamamen yok olmuştur. Çünkü özgürlüğü, barışı ve refahı getireceğini vaad eden darbeler neticede önceki süreçten daha olumsuz bir hava yaratmışlardır. Kendi yaptıkları tercihleri meşru kılabilmek için dikta bir yönetim ile baskı rejimini ülke geneline yaymışlardır.


Unutmamak gerekirki en kötü durumlarda bile Askeri darbe çözüm değildir, en kötü suçlarda bile idam kimseye hak veya ceza değildir ve kabullenilemez...


ALİ NECATİ DOĞAN



***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder