30 Temmuz 2017 Pazar

28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNE ETKİLERİ BÖLÜM 18

28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM  SİSTEMİNE ETKİLERİ BÖLÜM 18

 3.2.2.3. Libya Gezisi ve yaşanan Kriz 

 Necmettin Erbakan, Başbakan olarak ilk resmi gezisini KKTC’ye yapmış ve daha sonrasında ise Ağustos ayı içersin de Müslüman ülkelere gerçekleştirdiği ikinci 
yurtdışı gezisini 1996 yılı Ekim ayı içersin de Mısır, Libya ve Nijerya’yı kapsayacak şekilde yapmıştır. 10 gün süren bu gezi programında özellikle Libya gezisinde meydana gelen olaylar basında yoğun olarak eleştirilmiştir (Komisyon,2012, s.61). 

Başbakan Necmettin Erbakan’ın ilk yurtdışı gezisini İran’a yaparak kaybettiği prestiji Libya gezisi ile yeniden kazanmayı hedefliyordu (Birand, Yıldız, 2012, s.159). Bu ziyaret asker tarafından tepki ile karşılansa da ama asıl sorun Başbakan Erbakan’ın Libya lideri Kaddafi ile görüşmesi sırasında ortaya çıkacaktı. Libya, Erbakan’ın Afrika ülkelerine yapacağı gezinin ikinci durağını teşkil etmekteydi. Basın ve yayın kuruluşları gezi programı ile ilgili “Saltanat Gezisi” yorumunda bulunulmuş olmakla beraber Afrika ülkelerine yapılan gezinin ilk durağı olan Mısır’da ki resmi karşılama töreninde bayrağımızın göklere çekilmemesi ile patlak vermiş ve gezinin ikinci durağı olan Libya ile daha da alevlenmiştir. Tansu Çiller bu durum karşısında “Mısır’da hava karardığı için direğe bayrak çekilmemiştir” derken meclisteki muhalefet grupları adeta ateş 
püskürüyorlardı (Birand, Yıldız, 2012, s.159). Yaşanan bu bayrak krizi, Mısır ile yapılan iki milyar doları aşkın ticaret anlaşmasını da gölgede bırakmıştır. Bu durum siyasetteki tansiyonu yükseltmekle kalmamış gezini ikinci durağı olan Libya’da adeta bir krize dönüşecektir. 

Başbakan Erbakan ilk görüşmesini dönemin Başbakanı Abdulmecid El Gaud ile yapmıştır bu görüşmede Türk müteahhitlerinin alacaklarının ödenmesi için girişimlerde bulunulmuştur aynı zamanda bu görüşmelerde iki ülke arasında “iman bağı ve derin muhabbet bulunduğu” belirtilmiştir. Batı tarafından terörist ilan edilen ve dışlanan Libya ile iyi ilişkiler kurmak gerektiğine vurgu yapılmıştır (Akpınar, 2004, s.104). Müteahhitlerin 160 milyon alacağı vardı ve bunların tahsili için girişimlerde bulunuluyordu (Yıldırım, 2010, s.96). Libya lideri Kaddafi, başka ülke müteahhitlerine ödeme yaptığı halde, Türk müteahhitlerin parasını ödememektedir (Özgan, 2008, s.64). Başbakan Erbakan’ın Kaddafi ile görüşmesinde ki amaç ise, uzun süredir Libya’dan alacaklarını tahsil edemeyen Türk müteahhitlerine yardımcı olmaktı. Ancak Libya liderinin bir başka şov hazırlığı içerisinde olduğu bilinmiyordu (Birand, Yıldız, 2012, s.160). 

RP’li Devlet Bakanı Abdullah Gül ve DYP’li Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek, Başbakan Erbakan'dan önce Libya'ya yaptıkları geziden pek hoş izlenimlerle 
dönmemişlerdir. Libya adeta herkesin kara listesindedir. Libya'daki Türk Büyükelçisi Ateş Balkan, “uluslararası koşulların ve Libya liderliğinin içinde bulunduğu bu durumun, Türkiye başbakanının ziyaret etmesine uygun olmadığı yolunda” Ankara’ya mesajlar geçmiştir. Libya, 1988'de iki ajanının Pan-Am 103 sefer sayılı yolcu uçağının İskoçya, Lockerbie üzerinde patlatılarak düşürülmesinden sorumlu tutulduğu için uluslararası kara listeye alınmıştır (Özgan, 2008, s.64). 

RP'li Devlet Bakanı Abdullah Gül ve DYP'li Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek, Türkiye’ye döndükten sonra Başbakan Erbakan’a gördüklerini anlatmış ve 
Erbakan’ın Libya’ya davet edildiğini kendisine bildirmişlerdir. Başbakan Erbakan böyle bir ziyarete okey vermesi üzerine RP'li Devlet Bakanı Abdullah Gül’e ilk tepki Mehmet Ağar’dan gelmiştir. Ağar Erbakan’ın Libya’ya gitmesine karşıydı nedenini ise şöyle açıkladı; “Kaddafi Türk düşmanıdır. Daha geçen günlerde MED TV’de yaptığı açıklamalar ortadadır. Türklerin Kürtleri kestiğini Güneydoğu’nun Kürdistan olduğunu söylüyor. Kürtlerin bağımsız devlet kurması gerektiğini söylüyor. Böyle bir insanın davetini olumlu karşılamak bize yakışmaz. Sayın Başbakana düşende bu geziye gitmemektir” (Özer, 2011, s.46-47). 

Başbakan Necmettin Erbakan ise; “tartışmayı alevlendirmemek için konuşmayı sessiz bir şekilde dinledi ve Mehmet Ağar’a bunu daha sonra konuşuruz” dedi (Aksoy, 2000, s.179). Devreye giren Tansu Çiller, “Bunu daha sonra konuşuruz.” dedi 
(Tayyar,2009, s.36). İki lider bu konuyu daha sonra tartıştılar ama Başbakan Erbakan programını iptal etmedi ve 5 Ekim’de Libya’ya hareket etti. 

Başbakan Necmettin Erbakan’ın resmi gezi yapmak amacıyla tercih ettiği yerlerden en çok ses getireni Libya olmuştur. Libya gezisi öncesinde kararname krizi yaşanmış, hükümetin DYP kanadındaki bakanların gezi kararnamesini imzalamama eğilimleri ağır basmıştır. Her şeye rağmen yapılan gezi esnasında yaşanan olaylar ise halen Necmettin Erbakan’la ilgili bir konu gündeme geldiğinde kullanılmaktadır. Necmettin Erbakan’ın o günün konjonktüründe ABD ve Avrupa ülkeleri ile problemler yaşayan İslam ülkeleri ile ilişki kurmayı amaçlayan bu seyahatleri yaşanan protokol problemleri ve yabancı liderlerin sorunlu üslupları nedeniyle adeta 28 Şubat sürecine yardımcı olmuştur (Arikan, 2010, s.88). 

Star TV Muhabiri Işın Gürel; “Gerek Başbakan Erbakan, gerek gazeteciler otelde bekletildik, yani Libya liderinin bizi kabul etmesini bekledik. Sonra son derece 
elverişsiz bir uçakla çölün ortasına indik; arabalara, otobüslere bindik. Otobüslerin pencereleri kapatıldı. Döndük, döndük, döndük sonunda Kaddafi’nin de çadırının olduğu bir komplekse geldik. Orada indirildik ve o sırada bazılarımız iki üç tane Kaddafi ile burun buruna geldik. Çünkü biliyorsunuz, kendisi güvenlik amacıyla böyle bir yöntem kullanıyor. Daha sonra çadıra alındık ve yerlere oturmak suretiyle notlarımızı almaya başladık” (Birand, Yıldız, 2012, s.160). 

Libya lideri Kaddafi, Necmettin Erbakan'ı başkentte karşılamamıştır. Erbakan’ın Kaddafi ile görüşmesi başkent Trablusgarp’ta yapılmamış onun yerine bir uçak tahsis ederek istirahat ettiği 400kilometre uzaklıktaki yerleşim yeri olan Sirte’ye getirtmiştir. Libya lideri Kaddafi, Başbakan Erbakan’ı bedevi çadırına davet etmiştir ve burada olay yaratacak açıklamalarını yapmıştır. Tüm bunlara ek olarak Türkiye'ye hakaretler yağdırmıştır. Çünkü Kaddafi’ye göre Türkiye laikliği seçerek İslami geçmişini reddetmiş, Kürtlerin bağımsızlığına engel olmuştur. Kaddafi’ye göre Türkiye NATO'dan ve Batı ittifakından kopmalıdır (Özgan, 2008, s.64). Kaddafi’nin yaptığı konuşmada Türkiye’yi küçümseyici ve terör örgütlerine destek verici ifadeler kullanması Erbakan’ı ve partisini sonraki günlerde çok sıkıntıya sokmuştur. Erbakan’ın Libya ziyareti dakikalar geçtikçe adeta bir krize dönüşüyordu. Çünkü Kaddafi, diplomatik gelenek ve nezaketi artık hiçe saymaya başlamış, Türkiye’nin Kürtlere soykırım uyguladığına kadar uzatmış ve Türkiye’nin dış politikasından memnun olmadığını vb. söylemleri ile beraber birçok konuda da Türkiye’yi uluslararası alanda zora sokacak beyanatlarda bulunmuştur. 

Libya lideri Kaddafi’nin Türkiye hakkında söylemiş olduğu sözler karşısında, o an için hükümet cephesinden herhangi bir açıklama gelmemesi kamuoyunda meselenin daha da büyümesini beraberinde getirmiştir. Başbakan Erbakan’ın Libya liderine gerektiği şekilde bir cevap vermemesi ve geziyi yarıda bırakıp ülkeye dönmemesi olayların daha da büyümesine sebep olmuştur. Yaşanan bu olaylar karşısında muhalefet partilerinin tepkilerinin yanında Refah-Yol koalisyon ortağı DYP’de bu duruma büyük bir tepki göstermiştir. DYP lideri Tansu Çiller, “Bir çöl bedevisinin etmiş olduğu laf karşısında bizim yumruğumuz masaya inerdi!”(Birand, Yıldız, 2012, s.160) diyordu. 

Yaşanan bu olumsuzluklar, Türkiye'de de, dünyada da tepkilere yol açmıştır. CHP bu gezi ile ilgili olarak gensoru vermiştir. MHP'lilerden koalisyon ortağı 
DYP'lilere dek herkes ayaklanmıştır. Bir darbe ihtimalinden ilk kez o günlerde söz edilmeye başlanmıştır (Özgan, 2008, s.65). Başbakan Erbakan’ın Kaddafi’yle yaptığı görüşme, iç basında “skandal” olarak değerlendirilmiştir. 16 Ekim 1996 tarihinde TBMM’de yapılan görüşmelerde söz alan Devlet Bakanı Abdullah Gül, Kaddafi’nin “Yanlış, hatalı, tasvip etmeyeceğimiz bir konuşma yaptığını” fakat basında anlatılanın aksine orada kendisine gereken cevabın verildiğini ifade etmiştir. Tepkiler üzerine, Tansu Çiller, Erbakan’a haber vermeksizin, Trablusgarp Büyükelçisi’ni geçici olarak Ankara’ya çağırmıştır. Libya gezisi, sadece muhalefet tarafından değil, ABD tarafından da resmi düzeyde eleştirilmiştir (Komisyon, 2012, s.63). 

Türkiye kamuoyu Libya gezisini, Türkiye için uluslararası alanda küçük düşürücü ve onur kırıcı olarak değerlendirmiştir. Ancak Erbakan’ın, ülkeye döndüğünde 
havaalanında yaptığı konuşmada hiçbir şey olmamış gibi davranması, kendini adeta “ Savaş kazanmış kumandan gibi görmesi ” ve bununla beraber ortada hiçbir sorunun olmadığı ve yapılan Libya gezisinin son derece başarılı geçtiği düşünüyordu. 

İran gezisinin hemen ardından, Libya gezisinin programa konmuş olması; başlı başına konuşulması gereken bir konudur ve istismara çok açıktır (Çelik, 2004, s.79). Ancak dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’e göre “Erbakan’ın Libya gezisinden Pişman olduğu konusunda bir bilgi yoktur. Çünkü Erbakan ve ekibinin herhangi bir öz eleştiri yaptıkları görülmemiştir” (Çelik, 2004, s.81). 


3.2.2.4. İran gezisi ve İran ile olan ilişkiler 

Refah-Yol Hükümeti’nin ilk olay yaratan girişimi iktidara geldikten iki ay sonra 
yaşanmıştır. Bu olay İran Gezisi idi. Bu gezi, İran’ı “terörist ülke” olarak niteleyen ABD tarafından tepkiyle karşılanmıştır (Komisyon, 2012, s.61). Başbakan Necmettin Erbakan, ilk yurt dışı gezisini 1996 yılının Ağustos ayında ABD’nin terörist ülke ilan ettiği ve Türkiye’nin PKK sorunuyla ilgili aralarında husumet yaşadığı İran’a gerçekleştirdi. RP’lilere göre bu ABD’ye karşı bir meydan okumaydı, ABD’li görevlilere göre ise bu bir hattaydı ve bunu diplomatik bir dille eleştirdiler. Başbakan Erbakan bu gezinin amacını bölgedeki terörü boğmak ve ekonomik yatırımları artırmak olarak dile getirdi (Özer, 2011, s.43). “Türkiye, İran, Irak ve Suriye ile birlikte Ortadoğu’daki terörü temizlemelidir. Bu işbirliği ortamı sağlanırsa terörü Ortadoğu’da boğarız. Özellikle Suriye teröre destek vererek hiçbir fayda sağlayamayacağını bilmelidir. Ayrıca Müslüman ülkelerle ticari işbirliğimizi arttırmamız gerekiyor” (Tayyar, 2009, s.29) şeklinde ifade etmiştir. 

Refah-Yol Hükümeti’nin kurulmasının ardından ilk siyasi kriz İran konusunda 
patlak vermiştir (Özgan, 2008, s.63). Refah-Yol Hükümeti kurulur kurulmaz 
tartışmalarda beraberinde gelmişti. Koalisyon ortağı Tansu Çiller hem Başbakan 
Yardımcısı hem de Dışişleri Bakanı’ydı (Ilıcak, 2013, s.23). Necmettin Erbakan ilk seyahatini Suriye ve İran’a yapmayı kararlaştırması ile beraber medyada büyük bir yankı uyandırmış olması ve 6 Ağustos 1996 Milliyet gazetesi “Saltanat Gezisi” başlığı ile “Başbakan Erbakan’ın zamansız ve anlamsız İran ve Uzakdoğu seyahati devletin zirvesini karıştırdı, Süleyman Demirel kendi gezisini iptal etti” diye yazarak ülke gündeminin değişmesini sağlamıştı. Başbakan Erbakan’ın İran’a yapacağı gezi için kamuoyunda oluşan tepkiyi azaltmak için gezi programına Malezya, Endonezya ve Singapur gibi ülkeleri de gezi listesine eklemişti. Bu gelişen olaylarla beraber Süleyman Demirel, Erbakan’ın Uzakdoğu gezisi için kendisinin o bölgeye olan gezi programına iptal etmişti. ABD, Başbakan’ın İran ziyaretine tepkisini ortaya koymakla beraber ülke kamu oyu Malezya, Endonezya ve Singapur gibi ülkelerin Türkiye’ye ne faydası olacağını sorguluyordu. Bunun yanında özellikle 7 Ağustos 1996 tarihli Yeni Yüzyıl gazetesinde, askeri çevrelerin Erbakan’ın İran gezisinden duydukları tepkileri veriyordu. 
“Yanlış hesap Tahran’dan döner – Erbakan’ın İran gezisi için asker şöyle düşünüyordu: 
“Terörün bir kolu zaten İran’dan geliyor, İran ile iş yapılabilir mi? Suriye’de öyle” (Ilıcak, 2013, s.23) şeklinde açıklaması ile asker Başbakan Erbakan’ın İran ve Suriye gezisine karşı olduklarını ortaya koyuyorlardı. Necmettin Erbakan askerin ve bazı çevrelerin karşı çıkmasına karşın 10 Ağustos’ta İran gezisine çıktı. 

Başbakan Erbakan’ın ilk yurt dışı gezisini İran’a yapması, ABD Dışişleri Bakanı 
Nicholas Burns tarafından 6 Ağustos 1996 tarihinde eleştirilmiştir. RP’li yetkililer ise İran ve Suriye’yi ABD gibi “terörist devlet” olarak görmediklerini ifade etmişlerdir. Bu açıklama üzerine hem MİT, hem de Genelkurmay Başkanlığı tarafından İran’ın terör faaliyetleri konusunda Başbakan Erbakan’a ayrı ayrı dosyalar sunulduğu öne sürülmüştür (TBMM, 2012, s.961). ABD Dışişleri Bakanı Nicholas Burns İran gezisini kastederek bu tür temasların Türkiye’ye yarar sağlamayacağını açıklamış ve Başbakan Erbakan’a gezi öncesi bir nevi uyarı niteliğinde bir açıklama yapmıştır. 

Necmettin Erbakan’ın, İran ile doğal gaz anlaşması imzalaması ardından İran 
Devlet Başkanı Rafsancani ile Başbakan Erbakan arasında şöyle bir diyalog gerçekleşti “ABD ile aranızın bozulmasını istemeyiz, bu bizim de işimize gelmez” dedi (Aksoy, 2000, s.177). Bu gezi zaten gergin olan asker-iktidar ilişkilerini daha da gerdi ve askerin RP ile ilgili irticai faaliyetlere karşı şüpheleri artırdı (Özer, 2011, s.44). 

8 Ağustos’ta RP'li Temel Karamollaoğlu, İran ve Suriye'yi ABD'nin saydığı gibi 
terörist devlet saymadıklarını söylemiştir. Murat Yetkin’in belirttiği üzere, aynı gün MİT Müsteşarı Büyükelçi Sönmez Köksal, İran'ın PKK'ya verdiği desteği gösteren bir dosyayı Başbakan Necmettin Erbakan'a sunmuştur. Ertesi gün, Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad, Başbakan Necmettin Erbakan'ı ülkesine davet etmiştir. Aynı gün Genelkurmay Başkanlığı, Necmettin Erbakan'a İran'la stratejik ekonomik anlaşmalar yapılmaması konusunda bir rapor vermiştir (Özgan, 2008, s.64). Tüm bu yaşanan olumsuzluklara rağmen Erbakan, İran ziyareti konusunda oldukça kararlı idi. Böylece tansiyonu yüksek olan siyaset ortamı daha da gergin bir ortama sürüklenmişti. Bu yaşanan gelişmeler gerek ülke de gerekse ülke dışında büyük bir telakki ile izlenmiş olmakla beraber 28 Şubat sürecini de hazırlayan önemli gelişmeler arasında yerini almıştır. 

Başbakan Necmettin Erbakan’ın ilk yurt dışı gezisinde İran’ı ziyaret etmesi ve 
bu ülkedeki temasları çerçevesinde, iki ülke arasında 25 yıldır gündemde olan, ancak bir türlü imzalanamayan doğalgaz boru hattı yapımına ilişkin ön anlaşmayı imzalamıştır. 
Başbakan Erbakan’ın, Aralık 1996 ayında İran ile Savunma Sanayii ve İşbirliği 
Anlaşması imzalanacağını açıklaması, Devlet Bakanı Abdullah Gül’ün, İran’la ortak helikopter yapımı projesinden bahsetmesi, Dışişleri bürokrasisinde ve askerde rahatsızlık duygusu yaratmıştır (Komisyon, 2012, s.64). 

Sonraki dönemlerde ise; İran Cumhurbaşkanı Rafsancani’nin 20 Aralık’taki 
Türkiye ziyareti üst düzey askerler ve ABD tarafından tepkiyle karşılanmış; Ankara’ya gelen bir İran heyetinin TAI tesislerini ziyaret etme isteğinin Milli Savunma Bakanı tarafından reddedildiği öne sürülmüştür (Akpınar, 2006, s.140-141). Bu yaşanan olay üzerine Milli Savunma Bakanı Turan Tayan, bu iddiayı reddetmiştir. 

20 Aralıkta Türkiye’ye gelen İran Cumhurbaşkanı Rafsancani’nin programına 
Anıtkabir gezisini eklememiştir. İran Cumhurbaşkanı, Atatürk mozolesine çelenk 
koymayı reddetmiştir. Aynı zamanda Çankaya Köşkü’nde İran Cumhurbaşkanı adına verilen akşam yemeğine bayanların katılmaması da büyük bir yankı uyandırmıştır (Akpınar, 200, s.151-152). Ancak dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik, İranlıların ziyaretlerinde Anıtkabir’e gitmediklerini bizimkilerin ise Humeyni’nin mezarını ziyaret etmediklerini söylemektedir (Çelik, 2003, s.109). İranlıların Anıtkabir’i ziyaret edip etmemeleri Türkiye açısından önemli olsa da, Türkiye’nin İran’a mesafeli durmasının asıl nedeni bu değildir. İran rejimiyle ilgili olarak Türkiye’nin çok önemli kaygıları vardır. Bu yüzden İran yöneticiler ne yaparsa yapsın Türkiye kamuoyunda hoş karşılanmamaktadır. Özellikle askeri bürokrasi, İran ile iyi münasebetlerin mesafeli, kaygılı ve korkuya dayalı bir eksende sürdüğü iddia edilebilir (Özer, 2011, s.45). İran 
ile olan bu ilişkiler başta basın ve medya olmak üzere devletin diğer kurumları 
tarafından da tepkiyle karşılanmıştır. Bu gibi nedenlerden dolayı Türkiye-İran 
ilişkilerinde uzun süreli bir normalleşme yaşanmamıştır. 

İran gezisi ile başlayan ikili ilişkiler yapılan heyetler arası görüşmelerle devam 
etmiş olmakla beraber, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, İran Cumhurbaşkanı 
Rafsancani’ye PKK ile ilgili şüphelerini ve kaygılarını bildirmiştir. Ancak Rafsancani bu konuyla ilgili bir bilgisinin olmadığını belirtmiştir. İran Cumhurbaşkanı Rafsancani bu konu yerine Türkiye’nin Suriye ile ilgili politikasını yumuşatması konusunda açıklamalarda ve görüşlerde bulunmuştur (Akpınar, 2001, s.152). İran Cumhurbaşkanı Rafsancani’nin Türkiye’den ayrılmadan önce Çankaya Köşkü’nde düzenlemiş olduğu basın toplantısında İranlı bir gazetecinin “Ankara sokaklarında İslam’a bir dönüş gözledik. Türkiye’de İslam’ın geleceğini nasıl görüyorsunuz” sorusunu şöyle cevap verdi; “Doğrudur bizce de Türkiye’de İslam’a geri dönüş hareketi başlamıştır. Bu Türkiye’de ciddi bir meseledir ve başlamıştır… Türkiye’nin güneyinde İslami hareketi çok ciddi ve güçlü gördüm… Son seçimde bunun en iyi örneğidir” (Akpınar, 2001, s.155) şeklindeki açıklaması başta asker olmak üzere diğer çevreler tarafından da tepkiyle karşılanmıştır. Bütün bu gelişmeler 28 Şubat sürecini hazırlayan adımlar olarak 

değerlendirilmiştir. 

KAYNAK
BİLĞİSAYARINIZA PDF İNDİRİNİZ;

http://earsiv.atauni.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/123456789/1219/%C4%B0smail_G%C3%9CLMEZ_tez.pdf?sequence=1

19 UNCU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder